Bir Yedek Subayın Anıları kitap özeti

Bu kitapta, Mülkiye Mektebi mezunu bir gencin Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşadıkları anlatılıyor. Büyük bir bölümü cephede günü gününe tutulmuş notlardan oluşmaktadır.
Mülkiye’yi bitirdikten sonra Londra’ya giden yazar, büyük savaşın patlamak üzere olduğu günlerde İstanbul’a dönmüş ve gönüllü olarak Doğu Cephesin’de savaşa katılmış gençlerden biridir. O yıllarda yüksek öğrenim gençliğinin önemli bir bölümü "Turan" idealine; daha doğrusu hayaline inanıyordu. Türk Ocağı Cemiyeti’nin, Türk Yurdu gibi yayınların etkisi altında kalan binlerce genç bu duygularla savaşa katıldı. Hayalleri, Türk ırkının yaşadığına inandıkları geniş bir coğrafyayı fethedip, büyük ideali gerçeleştirmekti. 600 yıllık ömrünün yüzde 61′ini savaşlarda geçirmiş imparatorluğun gün görmüş yaşlıları "Ham hayallerin peşinde koşuyorsunuz" dedilerse de, gerçeği görmek için savaşın sonu beklenecekti.
Savaş meydanlarında "cehalet ve ataklık kurbanı" olan o gençlerin göremediği gerçeği tarihler şöyle anlatır: Birinci Dünya Savaşı’na girilirken Doğu Cephesi, Türk ordusunun Kafkasya’ya girmesi ve bazı Rus Kuvvetleri’nin bu bölgede tutularak dolaylı yoldan Doğu Avrupa’daki Alman-Rus cephesine yardım edilmesi düşüncesiyle açılan bir cepheydi. (Bu nedenle Almanlar’ın "Turan" idealinin yaygınlaşmasında rolü olduğunu ileri süren tarihçiler de vardır.)
Ne var ki olaylar, Türk tarafının düşüncesinin tam tersine gelişir. Kafkasya değil, Doğu Anadolu istilaya uğradı. 1914-1917 yılları arasında 240.000 kişi Doğu Cephesi’nde can verdi, 160.000 kişi sakat kaldı. Karadeniz sahili ve Doğu Anadolu halkının büyük bir bölümü yerlerinden yurtlarından koparıldı. Yüzbinlerce asker kaçağı büyük kentleri doldurdu; yolsuzluk, ahlaksızlık olağanüstü boyutlara ulaştı. Yazar bu süreçte küçük bir birliği komuta ederken yaşadıklarını aktarıyor. Kimi yerde alabildiğine duygusal bir tavır sergileyip, askerlik alt kültürünün etkisinde kalmasına rağmen, okurlara tarihi bir belge sunuyor.
Hatıraların devlet adamlarınki gibi siyasi tarafı hiç yoktur. Vatanın savunmasıyla başlayan, hayat mücadelesiyle biten, her sınıf halk arasında çeşitli işlerde geçmiş bir ömrün panoramasıdır.
Eserde Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun Doğu Cephesi’ndeki küçük bir birliğinden söz edilmektedir. Yazarın ifadesine göre; "Bana öyle geliyor ki, bu küçük birliğin çektiklerini, birlikle bizim çektiklerimizi, bu hayatı yaşayanlar kadar kimse takdir edemez ve anlatamaz. Bu zor şartlar altında nasıl hayatta kalabildik, ona şaşıyorum. Savaş ve esirlik beni o kadar dayanıklı hale getirmişti ki ilk günlerde geçirdiğim ateşli hummanın dışında hiçbir hastalık görmedim. Erzurum dağlarında kışın çadır bile bulamayarak karların üzerinde yattık. Sefalet, açlık çektik. Nezle bile olduğumu hatırlamıyorum." demektedir. Yazar hatıralarının son bölümünde ise ülkenin içinde bulunduğu zor şartlardan kurtulabilmesi için yapılması gerekenleri ifade etmektedir. Yazara göre, esaslı değişmez bir programla, önce köylüyü öküz ve eşekle arkadaşlık etmekten kurtarıp, her köylü ailesine bir çift at temin edilirse, ağır hareket eden öküzden, seri ve çalak olan ata ayağını uydurmak zorunda kalacak olan köylünün hareketinde ve ruhsal durumunda büyük değişim olacaktır. Pulluk ve atla yapacağı ziraat sayesinde, köylünün üretimi bollaşmış olacaktır.
İkincisi;·devletin mali gücü dahilinde, her vilayette her sene, yeni şekilde on köyün kurulmalı, insanların, hayvanların barınacağı birbirinden ayrı binalar yapılmalıdır. Bu evler yapılırken, ihalelerde Münakasa (eksiltme) sisteminden vazgeçilmelidir. İlgili makamların ciddi çalışma ve denetlemesiyle on senede 6.000-7.000 modern köy meydana gelir. Anadolu’nun çehresi derhal değişmeye yüz tutar, gürbüz, neşeli köyler ortaya çıkar. Bu suretle köklerin kazanacağı kuvvet sayesinde benliğini ve milliyetini bilinçle kavrayan bu halk arasında hurafe bezirganları nüfuz edemez. Maddi ve manevi bütün hastalıklar şifa bulmaya yüz tutar; seneler geçtikçe, mazide çekilen ıstıraplardan eser kalmaz. Sağlıklı, kuvvetli ailelerden meydana gelecek millet de, devlet de kudretli olur.
Kök temizlenirken iyiye doğru yol almaya başlarken, bir taraftan da gövde ve dallarda yerleşerek, bu kutsal ağacın gelişmesine engel olabilecek bu parazitlerle mücadele edilmelidir. Diğer taraftan; dilciliği, tarihçiliği uzmanına .bırakarak var kuvvetimizle bu kutsal ülkenin ıslahına çalışmalıyız. Yazar, ayrıca; halkın sağlık ve ahlakını tahrip eden para hırsından ve meyhanecilik yapmaktan vazgeçerek, lüks ve israfın önüne geçilmesini diliyor. Basit ve feragatle yaşamanın manevi bir zevk olduğu, iktisadi işlerin bütün meselelerin başında geldiği; büyük savaşların, milyonlarca insanın, milyarlarca paranın boşa harcanmasının tek sebep ve amacının, milletlerin iktisadi üstünlüğü ve. rekabeti neticesi olduğu söylenmektedir. Bu halkın iktisadi durumu yoluna girmedikçe, sarf olunan bütün emeklerin, dökülen kanların heba olmaya mahkum olduğunu, hatta okuyup yazmanın bile bundan sonra geldiğini, günlük ekmeğini düşünen bir insanın aklına okul ve eğitim diye bir ihtiyacın getirmeyeceğini ifade etmektedir.
 

ÖZETBLOG Tüm Hakları Saklıdır © Dizayn by ZaZa